Peygamber Efendimiz Define Hakkında Ne Söyledi? (HADİS İ ŞERİF) | Kayıp Dualar
Peygamber Efendimiz Define Hakkında Ne Söyledi ? (HADİS İ ŞERİF)
“Bir şeyi örtmek, gizlemek; ölüyü gömmek” anlamındaki defti kökünden türeyen define “gizlenen şey” mânasına gelir. Bu anlamda rikâz, kenz ve hazîne kelimeleri de kullanılmaktadır.
Define terim olarak toprağın altında gizlenmiş, sahibi bilinmeyen parayı ve her türlü kıymetli eşyayı ifade eder ki kime ait olacağı ve bundan devlete ödenmesi gereken vergi bakımından İslâm hukukunda özel hükümlere tâbidir. Hadislerde define anlamında rikâz kelimesi kullanılmıştır. (Wensinck, Mu’cem, “hms” md.)
Şafiî ve Mâlikîler’e göre rikâz sadece define anlamına gelmekte ve Peygamber’in, “Rikâzda beşte bir vergi vardır” anlamındaki hadisinin kapsamına sadece bu tür mallar girmektedir. Ancak Hanefiler ile Evzâî, Sevrî ve Ca’fer es-Sâdık’ın da dahil olduğu bir grup hukukçu bu kelimeyi daha geniş kapsamlı düşünmekte ve definenin yanı sıra madenleri de rikâz statüsü içinde değerlendirmektedir.
Definenin mülkiyet ve vergilendirme açısından hükmü, hukukçulara ve hukuk ekollerine göre olduğu kadar definenin ait bulunduğu döneme, çıkarıldığı yerin hukukî statüsüne ve defineyi teşkil eden mal ve eşyanın nevine göre de farklılık gösterir.
Üzerindeki yazı, işaret ve benzeri bilgilerin yardımıyla İslâmî devirden önce gömüldüğü anlaşılan defineye “kenz-i Câhili, bu dönemden sonra gömülen defineye de “kenz-i İslâm denilir.
Ancak islâm dönemine ait defineler bulunmuş mal (lukata) hükmüne tâbi olduğundan define ile ilgili doktri-ner görüşler daha çok İslâm dönemi öncesinde gömüldüğü bilinen para ve değerli eşyayı ilgilendirmektedir.
Hanefîler hariç fakihlerin çoğunluğunun, “Rikâz Câhiliye definesidir” demesi de bundan dolayıdır, öte yandan hangi döneme ait olduğu bilinmeyen definelerin de (kenz-i muştebih) Câhiliye definesi grubunda mutalaa edilmesi temayulu ağır basar.
Hukuk ekollerinin ortak görüşüne göre İslâm öncesi dönemden kalan defineler kural olarak beşte bir (humus) oranında vergiye tâbidir.
Ancak Hanefiler, defineyi madenlerle birlikte rikâz kavramı içinde ve aynı statude ele aldıklarından bulunan malın ancak altın, gümüş, kurşun, bakır gibi ateşte eriyen bir maden veya silâh, elbise ve benzeri eşya olması halinde beşte bir verginin alınacağı, civa hariç diğer sıvı maddelerle değerli taşlardan vergi alınmayacağı görüşündedir.
Hanefîlere göre, ateşte eriyebilen madenlerle defineler beşte bir zekâta tabidir. Peygamber: “Maden ve definelerde (rikâz) beşte bir zekât vardır” buyurmuştur.
(Buhârî, Musâkât, 3, Zekât, 66; Ebû Dâvud, Lukata, İmâre, 40, Diyât, 27; Muslim, Hudûd, 45, 46; Tirmizî, Ahkâm, 38; Mâlik, Muvatta’, Zekât, 9)
Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebleri ise rikâzı yalnız define anlamında kabul ederek, madenlerin altın ve gümüş gibi kırkta bir zekâta tabi olduğunu söylerler (İbn Ruşd, Bidâyetu’l-Muctehid, I, 250; el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletuh, II, 778 vd.)
Hanefilere göre maden ve definelerde nisab söz konusu olmaksızın, topraktan çıkan miktarın tamamına beşte bir zekât, ganîmet hükümlerine göre dağıtılır. Onlar, nisab aranmaması konusunda, rikâzla (maden ve define) ilgili hadislerin genel anlamına dayanırlar.
İmam Şâfiî, İmam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel ise, madenlerde de nisabı gerekli görür, nisap miktarına ulaşmayan kısmını zekâttan muaf sayarlar. Burada nisap, çıkan madenin kıymetinin para nisabı tutarı kadar olmasıdır. Dayandıkları delil; altın ve gümüş nisabıyla ilgili hadislerin genel anlamlarıdır. (eş-Şevkânî, a.g.e., IV, 126, 138; Seyyid Sabık, Fıkhu’s-Sunne, Kahire t.s., I, 316; el-Kardâvî, Fıkhu’z-Zekât, terc. İbrahim Sarmış, İstanbul 1984, I, 453)
Mâlikîler dışında üç mezhebe göre madenler özel mulkiyete konu olabilir. Mâlikîlere göre ise, sulh yoluyla İslâm devletine bağlanan ehl-i kufre ait madenler dışındaki tüm madenlerin mulkiyeti devlete ait olup, geliri zekâtın sarf yerlerine harcanır. (Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletuh., II, 778, 779)
Şâfiîler ile Zâhirîler’e göre de altın ve gümüşün dışındaki defineler vergiye tâbi değildir.